27 Ocak 2013 Pazar

KKTC: “NEREM DOĞRU Kİ!”


KKTC: “NEREM DOĞRU Kİ!”

- KKTC'de eğitim, sağlık, çevre, güvenlik çökmüş haldedir.
- 36 bin öğrenciyi 6 bin öğretmen eğitir (?)
- Bin kişiye 850 araba düşer.
- 300 bin nüfusta 28 belediye vardır.
- 156 bin seçmene 50 vekil vardır.
- 40 bin nüfuslu Lefkoşa belediyesinde 1100 kişi çalışır.
- Hiç izlenmeyen BRT'de 900 kişi çalışır.
- Kasaba hastanesi kadar olan B. Nalbantoğlu Devlet Hastanesinde 900 kişi çalışır.
- Emekli olanlar 200 bin ile 2 milyon arası ikramiye alır.
- Devlette 2400 adet resmi araç vardır.
- Reklam pastası sıfıra yakın olmasına rağmen 15 TV, 15 gazete, 15 radyo on yıllardır gizli devlet yardımlarıyla ayakta tutulur.
- Kumar serbesttir.
- Fuhuş serbesttir.
- İçki su gibidir.
- Uyuşturucu kolay bulunur.
- Senenin yarısı tatildir.
- Saat 12'den sonra devlet daireleri uykuya geçer.
- UBP hükümeti hiç bir şekilde yönetimi becerememektedir.
- UBP devlete sürekli kendi adamlarını doldurmaktadır.
- Yasak olmasına rağmen devlet personelinin yüzde 80'inin ikini işi vardır.
- Evlere ortalama 10-15 bin TL para girer.
- Her hanede 2-4 taşıt vardır.
- Toplumun çoğu su, elektrik parası ve vergiyi ödemez. Sürekli af çıkartılır.
- Sakat olmadığı halde “rapor” temin edenlere 1300 TL maaş başlanır.
- Din eğitimi almamış olanlar politikacılar tarafından imam yapıldığı için bir çok imam Ku’ran bile okuyamaz.
- Türkiye’nin gariban halkından alınan aşırı yüksek vergilerden her yıl 1 milyar TL KKTC’ye aktarılır. 40 yılda 40 milyar dolar Kıbrıs’a aktarılmıştır ama ortada bir eser yoktur.
- Kıbrıslılar Türkiyelilerden nefret eder. Onlara pis işleri yaptırır. Kara sakal diye niteler.
- İslam ile bir bağlantısı olmayan laik (?) devlet kandil günleri bile resmi tatil yapar.
- Okullar yarım gün eğitim yapar.
- İnternette bir filtre olmadığı için Kıbrıs’tan her türlü iğrenç siteye girilebilir.
- Telif hakları yasası bile olmadığı için her türlü taklit mal, kopya kitap, DVD vb. serbestçe satılır.
- KKTC’de bulunan 6 üniversitenin sadece birisinin diplomaları AB ülkelerinde kabul görmektedir.

www.odatv.com'dan alınmıştır.

17 Ocak 2013 Perşembe

Kıbrıs'ta neler oldu, neler olacak?

Kıbrıs'ta neler oldu, neler olacak?


Kıbrıs sorunu Türkiye'nin en "nemli gündem maddesi. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, Denktaş ve yanındakilerin "sağmal ineği" haline getirildi.

Artık Türkiye, AB ile savaşa bile girebileceğini düşünecek, Kıbrıs konusunda. Denktaş ve kadrosunun aymazlığı,
Türkiye'de ise Süleyman Demirel'in k"rü k"rüne Denktaş'a bağlılığının sonucudur bugünkü hazin tablo.

Kıbrıs'ta Türkiye'yi, Türkiyeli olmayı, k"tü g"zle g"ren bir Türk topluluğu yaratıldı. Nasıl mı? Anlatayım.

Kaçakçılar, talancılar, rüşvetçiler, hırsızlar kayırıldı adada. Hukuk dahil her şey bu hukuksuzluğa g"re dizayn edildi.

Türkiye'de 1980 sonrasında orada g"rev yapan Türk generallerin yolladıkları raporları ve ekindeki belgeleri açıklasalar, Denktaş ve taifesinin sokağa çıkmaya mecali kalır mı? Küçük adada kimin kursağında ne var, herkes çok iyi biliyor.

Türkiye Kıbrıs'ta ev sahibi midir, yoksa kiracı mı? Şimdi bazıları "Şimdi sırası mı kardeşim bunların" derler. Boş verin desinler. Bugüne kadar Kıbrıs ile ilgili ne zaman ağzımızı açsak "aman" diye susturdular. Oysa bu suskunluktan yararlanan kaçakçılar, ne ev sahibini bıraktılar, ne kiracıyı. Toptan soydular herkesi.

Kaçakçılık merkezi Kıbrıs Bir başka kaçakçılık "yküsü de tarih üzerine. Türk askeri adada harekatını bitirince tarihi eserlerin envanterini çıkartıp, muhafaza altına almış. Sonra da bunun kontrolünü Denktaş ve adamlarına bırakmış. Olan ne mi? Yağma, yağma.

Ada "zellikle 1980 sonrasında her türlü kaçakçılığın kol gezdiği bir yer oldu. Gümrüklerinde Kıbrıs Türk kesiminin ağaları istedikleri malları getirip geçirdiler. Hesap kitap yok.

Türk askerinin saptamaları üzerine gümrüklere baskın düzenlendiğinde, o d"nem sorumlu olan Kamuran Ezel, baskının başlamasının hemen ardından Rum kesimine kaçtı. Sonuç mu? Birkaç ay sonra elini kolu sallayarak d"nüp eski işini yaptı.

Sonra da emekli oldu. Kimin adamı dersiniz? šnlü yazarın kaçakçı dostları Yazarımız sadece tanıklık etmekle kalmamış, Mancini'yi tutuklayan d"nemin Kıbrıs'ta güvenlikten sorumlu Türk paşasına, yüzü kızarmadan o kaçakçıyı kurtarmak için rüşvet bile teklif etme cüretini g"sterebilmiştir.

Aldığı yanıt küfürden beterdir.Bu kaçakçının ve çetesinin ele geçirdiği paha biçilmez ikonalar, amforalar ve diğer tarihi eserler, İngiliz bandıralı lüks yatlarla gelen ve Kıbrıs'ta en üst düzeyde ağırlanan konukların bavullarında kaçırılmıştır adadan.

Yatlar eserlerin konulduğu bavullarla açılırken, limanda kaçakçılara sarı bir Mercedes ile onu kullanan şişman bir adam eşlik etmiştir.

Bunlar o zaman neden dile getirilmedi? Hep aynı terane, "şimdi sırası mı?" Evet şimdi sırası! çünkü biraz daha gecikilirse, zor olan ç"züm, imkansız hale gelecek.

Bir ad: Antonio Mancini. Kıbrıs'ta paha biçilemeyen eserlerin kaçırılmasında kullanılan çetenin başı. Onun yanında Türkler de var. Mesela bir ünlü Türk yazar: Refik Erduran. Kıbrıs'ta Erduran'ın yaptıklarını benim yerime Nazım Hikmet dinleseydi, onun teknesiyle değil kaçmak, yanında durmasını yeğlemezdi. Kaçakçı Mancini'nin kiralık sarayında kalıp, İngiliz artıklarıyla kurulan çetenin tarih yağmasına tanıklık etmek, kaç ünlü yazara kısmet olmuştur ki? O evde oturup ünlü yazarımız, zevku sefa içinde tarih yağmasının tanıklığının tutanaklarını tutmuştur belki de!

Bunları yayımlar, biz de daha bilemediklerimizi ondan "ğreniriz inşallah. O anlatmasa da bundan sonra anlatacaklar, yazacaklar çok çıkar bu "yküyü.


 27 Kasım 2001
Tuncay ÖZKAN

Dingili kopan ülke düze çıkabilir mi?





http://www.kibrisgazetesi.com/printa.php?col=119&art=22345

16 Ocak 2013 Çarşamba

Koloni mi devlet mi?

Koloni mi devlet mi?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) koloni midir, bağımsız bir devlet midir? Ne biridir, ne diğeri.
KKTC bir miktar otonomiye sahip bir kolonidir.
KKTC bağımsız devletlerin ve demokrasilerin sahip olduğu bütün organlara sahiptir. Ama bu organlar Meclis, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlar uzaktan veya yakından Türkiye’nin kumandasındadır.
Kıbrıslılar KKTC’yi idare eder gibi görünür. KKTC’yi esas idare edenler Ankara veya Ankara’dan gelen, çoğu yüzü ve isimleri bilinmeyen Türkiye vatandaşlarıdır.
KKTC’nin ilk döneminde, kabine toplantılarına TC büyük elçiliğinin ve askerin temsilcileri de katılırdı ve onaylamadıkları hiçbir şey yapılamazdı. Artık bu kuruluşların temsilcileri katılmıyor kabine toplantılarına, ama gene Türkiye’nin istemediği hiçbir şey yapılmıyor.

Türkiye etkisi...
KKTC ordusunu Kıbrıslı değil, Türk generaller yönetiyor.
Polis, İçişleri Bakanının değil, bir generalin emrindedir.
Maliye Bakanı vardır, ama esas Maliye Bakanı Büyük Elçilikte oturan ve elçiliğin en büyük bölümünü teşkil eden Türkiye Yardım Heyeti’nin başkanıdır. Bu centilmenin onaylamadığı hiçbir ödeme yapılamaz.
Kıbrıs Merkez Bankası’nı TC Merkez Bankası tarafından görevlendirilen bir memur yönetir.
Toplumlararası görüşmeleri tamamı Kıbrıslı bir heyet yürütür, ama inisiyatif Ankara’daki Dışişleri Bakanlığı’ndadır ve askerler de her aşamadan haberdar edilir.
KKTC’deki bütün büyük yatırımlar ki bunların hemen hemen hepsi turizm sektöründedir TC’li yatırımcılar tarafından, TC devlet bankaları tarafından sağlanan kredilerle yapılır.

Hatırlatmak isterim...
Bütün bunların üzerinde bir başka büyük olgu sallanmaktadır. Ankara Kıbrıslı Türkleri kendi vatanlarında azınlık haline getirdi. KKTC’nin nüfusu bir sırdır. Sırdır çünkü herkesin bildiği bir sayının resmen bilinmesi istenmiyor. Bu da Kıbrıslı Türklerin nüfusun üçte birinden biraz fazlasını teşkil ettiği, oransal olarak sürekli azaldığıdır.
Eğer bütün bunlar KKTC için olumlu olsaydı, belki söylenecek pek fazla şey olmazdı. Ama, ne yazık ki, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki ağır eli ekonomik ve yönetsel kaosu derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor.
Son zamanlarda İstanbul basınında bazı yazarlar Kıbrıslı Türkleri aşağılıyor Erdoğan’ın bir süre önce TC’ye ilk ziyaretini yapan yeni KKTC Başbakanı İrsen Küçük’ü kalabalıkların ve televizyon kameralarının önünde aşağıladığı stilde.
Bu gazetecilerin bazılarının Kıbrıs’a hiç gelmemiş olduğunu bir tarafa bırakarak onlara hatırlatmak istedim: KKTC’yi siz yönetiyorsunuz. Kıbrıslılar değil. Eleştirdiğiniz bizzat yarattığınızdır.
Bize bakınca aslında bize bakmıyorsunuz, arkadaşlar. Aynaya bakıyorsunuz.
KKTC bir ayıpsa, ortak bir ayıptır.

Metin Münir

KKTC nasıl kendini kolonileştirdi

KKTC nasıl kendini kolonileştirdi

1974 müdahalesinden sonra Kıbrıs’ta sürdürülmesi mümkün olmayan, ganimete ve Türkiye’den gelen yardımlara dayalı bir ekonomik düzen kuruldu.
Uluslararası hukuka aykırı olduğu bilindiği halde, Rumlardan kalan gayrimenkuller Kıbrıslılar ve TC’den gelen göçmenlere dağıtıldı.
Kamu iktisadi teşekkülleri kuruldu ve Rum turistik ve endüstriyel tesisler bunlara devredildi. Bu model Türkiye’de olduğu gibi başarısız oldu ve tesisler köhnemeye, ilk günden kamu maliyesine yük olmaya başladı.
Bütçenin büyük bir bölümü Türkiye’den gelen paralarla finanse edildi. Bu paralar hovardaca harcandı. Emeklilik yaşı indirildi, maaşlar ve ikramiyeler artırıldı, oy avlamak amacıyla devlet kadroları şişirildi. KKTC dünyada nüfus başına en çok bürokrata sahip ülkelerden biri haline geldi.

Hükümetlerin tek amacı ne?
Türkiye’den gelen paraların israf edilirken altyapı ihmal edildi. Külüstür sabit telefon sisteminde, örneğin, hâlâ Rumlardan kalan altyapı kullanılıyor. Yollar yetersiz. Elektrik o kadar pahalı ve sık sık kesilmekte ki üretim yapmak imkânsız.
Kazanmadığı para ile yaşayanlar ne olgunlaşır, ne de sorumluluk duygusu kazanır. Ekonomiyi Türkiye’nin fonlaması KKTC’de rasyonel, sorumluluğa sahip bir yönetim kurulmasını önledi.
Türkiye’den ne kadar para emilebileceği hükümetlerin tek amacı, seçmen gözünde tek başarı ölçütü haline geldi.
Seçmenler en iyi programı olan partiye (ki böyle bir parti yoktur) değil, Türkiye’yi en çok sağma yeteneğine sahip partiye oy verdiler. Onlar da mümkün olduğu kadar çok para sağmak için Ankara’nın her dediğini yapar oldular.
Siyaset yeteneksiz, kişiliksiz ve silik kişilerin çoğunlukta olduğu bir arena haline geldi. Rüşvet ve yolsuzluk, partizanlık, adam kayırma, para veya makam karşılığında parti değiştirme, cehalete ve pırıltısızlığa prim, oy satın almak için devlet bütçesini kullanma, devlet maliyesini içinden çıkılmaz bir bataklığa sokma hep bu kişiliksiz politikacıların marifetidir.

Sahte ve çürük standart var
Bu sistem hem Türkiyelilere, hem de Kıbrıslılara kolay geldi; çünkü hem verenler, hem de alanlar içinin hortumlanmaya açıktı.
Sonuçta kendiliğinden ayakta durması mümkün olmayan bir “devlet” meydana getirildi.
Bu arada Rumlar, ellerindeki en değerli varlıkları kaybetmelerine rağmen kişi başına milli geliri 20,000 doları aşan müreffeh bir ekonomi kurdular. Avrupa Birliği’ne girdiler. Birinci sınıf bir altyapıya, hukuk düzenine, yatırım ortamına sahipler.
Güney Kıbrıs’ta modern bir Avrupa ülkesindesiniz. Kuzeyde bir üçüncü dünya ülkesinde...
Kıbrıslılar kendi çabalarıyla değil, Ankara’nın yolladığı paralarla Türkiye ortalamasının en az iki misli üzerinde bir hayat standardının keyfini çıkartıyorlar. Ama bu sahte ve çürük bir standarttır. Sürdürülemez. Nitekim çatırdıyor.

Metin Münir

KKTC kusursuz bir çıkmazdır

KKTC kusursuz bir çıkmazdır

KKTC’nin Anadolulaşması, Kıbrıslı Türklerin kendi evlerinde azınlık haline düşmeleri, yardıma dayalı çürük bir ekonomiye sahip olmaları hiç kimsenin çıkarına değildir.
Kıbrıslıların çoğu ümitsiz, çaresiz ve mutsuzdur. Küreksiz ve dümensiz bir teknede çalkalandıklarını biliyorlar.
Türkiye için ise atsan atılmaz satsan satılmaz bir baş belası haline geldiler. KKTC her yeni hükümetin gündeminde bulduğu artısı az, eksisi bol bir denklemdir.
KKTC’yi Anadolu’nun bir parçası, şehit kanıyla sulanmış kutsal bir toprak parçası olarak görebiliriz. Ama dünya böyle görmüyor. Dünyanın gözünde KKTC, Türkiye’nin değil bağımsız başka bir ülkenin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır.
Uluslararası toplum KKTC’yi Türkiye’nin işgali altında olan bir bölge olarak görüyor. KKTC’deki kurumları da TC kurumlarının devamı.
KKTC, bu haliyle, Türkiye için kusursuz bir çıkmazdır. KKTC ne terk edilebilir, ne ilhak edebilir, ne bir anlaşmaya bağlanabilir. Ne de tanınabilir.
Toplumlararası görüşmelerin uzlaşı ile sonuçlanma olasılığı hemen hemen yok gibidir.
Bunun sorumlusu Türk değil Rum tarafıdır. Ankara’da 1974’ten beri ilk defa çözüm arzulayan ve bunu sağlamak için devamlı yeni formüller geliştiren bir anlayış var.
Ama Rum tarafında buna cevap verebilecek bir liderlik yok. Rumlar çözüm konusunda bölünmüş vaziyette. Çözümün herkesin evine dönmesi olacağı aldatmacasıyla kandırılmış Rum halkının beklentisi yüksek. Rum Cumhurbaşkanı Hristofiyas, toplumuna herhangi bir çözümü satabilecek güçte değil.

KKTC’nin tanınması...
Muhtemelen bu yılsonunda görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanacak ve Çiçek’in geçenlerde Lefkoşa’da dediği gibi “Herkes kendi yoluna devam edecek.”
Rumlar için bu Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler üyesi bir devlet olarak yola devamdır. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler için nedir?
Herkesin aklına ilk gelen tanınmadır, KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması.
Böyle bir şey olsa iyi olurdu, ama mümkün değil.
KKTC’nin tanınması üçüncü bir ülkenin bağımsız bir devleti işgal ederek orada yaşayan bir azınlığa devlet kurması konusunda bir teamül başlatacaktır.
Türkiye dâhil hiçbir devlet böyle bir teamülün başlamasını istemez. Çünkü birçok devlette Rusya, Çin, Hindistan, örneğin yaşayan gayrimemnun azınlıklar var.
AB Kıbrıs üyesi olduğu için, ABD Birleşmiş Milletler kararlarına uyacağı için KKTC’yi tanımayacaktır.
KKTC uluslararası camianın arafında daha çok yıllar geçireceğe benziyor. Ama tanınmaması kendini düzletmesine engel değildir. KKTC kendi içine dönmeli, evini temizlemeli, Türkiye’nin yakasından düşmelidir.
Metin Münir

KKTC: İflasın eşiğinde bir devlet

KKTC: İflasın eşiğinde bir devlet

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) iflasın eşiğinde sallanıyor. Sistem hem ekonomik hem de siyasi olarak tıkandı.
Ankara’da resmi kaynaklardan öğrendiğime göre devlet maliyesi dünyada ender görülen bir çarpıklık içinde. Kamu harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla içindeki payı yüzde 70 civarında. Bütçenin yüzde 85’i maaşlara harcanıyor. Ancak bütçede bu kadar para yok. Toplanan vergiler maaş ödemelerinin ancak yüzde 73’ünü karşılıyor. Daha da beteri personel giderleri milli gelirden daha hızlı arttığı için durum kötüleşiyor. Bütçe açığı 2007 ila 2009 arasında yaklaşık dört misli arttı.
Kamunun diğer kollarında durum daha iyi değil. Adada faaliyet gösteren üç kamu bankasının neredeyse bütün kaynakları maaş ödemek ve yandaş kredilendirmek için kullanıldı.
Memur ve işçi emeklilik fonları maaş ödemelerinde kullanılmak için “tamamen boşaltıldı.”
Kamu iktisadi teşekkülleri de batak. Hemen hemen hepsi Türkiye’de iş yaptıkları kurumlara borç taktılar, yıllardan beri ödemiyorlar.
Öyle ki Türkiye’de bazı hastaneler adada yapılamayan ameliyatlar için devlet hesabına yollanan hastaları kabul etmemeye başladı.
Kıbrıs elektrik kurumun KIBTEK’in 200 milyon lira borcu, ayda 16 milyon lira alıp işe gelmeyen mühendisleri var ama bilançosu yok. Gerçek mali durumunun ne olduğu meçhul.
“TMO’dan alınan arpanın parası ödenmedi. Türk Telekom, Eximbank, Devlet Hava Meydanları, Türk Hava Yolları’na, Türksat’a büyük borçlar var” diye anlattı kaynağım.
Harcamaların neredeyse dörtte üçünün kamu sektörü tarafından yapılması özel sektörün ekonominin sınırlarına itilmesi sonucunu verdi.
Her dört gençten biri işsiz.
Turizm, sözde en büyük sektörlerden biridir ama otellerde ortalama doluluk oranı yüzde 30 seviyelerinde. Kumarcılar adayı boykot etse ayakta durabilecek çok az otel var.
Maliye Bakanlığı o kadar profesyonellikten uzak ki “Şu anda ne kadar borcu var kamunun dediğimiz zaman hazine rakamı bir ayda getiriyor” dedi kaynağım.
Halktan reform talebi yok
KKTC’de yürekler acısı olan sadece ekonomi değil. Siyasi sistem de batak. Ekonomide dönen paranın çoğu elinden geçtiği için politika bir dağıtım ve bölüştürme merkezine dönüştü. Rüşvet ve yolsuzluk kol gezmekte.
Küçük bazı istisnalar dışında halk kolaya alıştığı için bu müflis sistemi desteklemekte, durum feci olmasına rağmen reform talebinde bulunmamakta.
“Toplum halinden memnun toparlanma ihtiyacı duymuyor” diye konuştu Ankara’da bir resmi kaynak.
Siyasetin iş yapıcı kolu olan bürokrasinin durumu değişik değil. Çoğu pis ve bakımsız olan devlet dairelerinde iş bilmeme, bilgisizlik, disiplinsizlik hüküm sürüyor.
“Bakanlıklar çalışmama üzerine kurulmuş” dedi eski bir bakan. “Saati gelince herkes gidiyor. İş bitmiş bitmemiş kimsenin umurunda değil.”
Siyasi partiler durumu ters çevirecek entelektüel altyapı ve yetenekten yoksun. Hiçbirinin dişe dokunur ekonomik programı, gelecek için vizyonu yok.
“KKTC’de vizyon verecek siyasi yapı yok” diye şikâyet etti Ankara’daki kaynağım. “Siyasetçi çözüm üretmiyor. Bundan dolayı herkes neye sahipse onu korumaya çalışıyor. Kamu çalışanları, emekliler maaşına sarılıyor. Sendikalar ele geçirdikleri yasal yetkilere sarılıyor. Turizm tesisleri kumar lisanslarına sarılıyor. İşadamlarının bir kısmı ya ithalatta tek, ya tek bayi. Onlar da bu durumlarına sığınıyorlar. Başka aktörleri devre dışı bırakmaya çalışıyorlar.
“Sendika yöneticileri, siyasetçiler, imtiyaz üzerine iş kurmuş işadamları bu sistem değişmesin diye engelliyorlar desteklemek yerine. Üstü kapalı mutabakat var KKTC’de: Türkiye’den daha fazla para nasıl alınır. Başka hiçbir konuda mutabakat yok.”
Metin Münir