Dingili kopan ülke düze çıkabilir mi?
Dingili kopmuş bir kamyon, ya da otobüs düşünün, önüne geleni biçer gider… Nerde duracağı belirsizdir. Ağaçlara, kaldırımlara, duvarlara vura vura ilerler, nefesi kesildiğinde de geride nice ölü ve yaralı bırakır.
Yıkıp döktükleri de cabası…
Geride bıraktığımız yılda, her şeye karşın iyi niyetimizi, moralimizi bozmamaya çalıştık. Lefkoşa halkı olarak çoğu zaman tahammül sınırlarını zorladık. Az, biraz daha sabredelim dedik. Sabır taşı bile çatladı, ama Lefkoşa Belediyesi’ndeki sorunlar hala çözülemedi.
2012 yılı sonlarına kadar sorunun halledilebileceğini umduk. Meğer yanılmışız. Koskocaman 2012 yılı meseleyi çözmeye yetmedi.
Bir inatlaşma, zıtlaşmadır gidiyor. Bakanlar Kurulu grev yasağı kararı alıyor, takan yok.
Bu durumda dingil kopar ya, kopmaz mı?..
Bu gelişmeler karşısında ‘Amaç Lefkoşa’yı tüketmek midir?’ sorusu da vatandaşın kafasını kurcalamaya başlar.
Lefkoşa ve banliyölerdeki halk az çile çekmedi. Ha bugün, ha yarın derken, çileli yaşam 2013’e sarkmasın mı?..
Acaba Türkiye’de, İngiltere’de, Avrupa, ya da Afrika ülkelerinde benzeri bir sorun olsaydı, ilgili taraflar nasıl davranırdı diye düşünmeden edemiyoruz.
“Boş ver gitsin. Her şey olacağına varır” diye umursamaz bir tavır mı sergilerlerdi, yoksa sorunu masaya yatırarak, birkaç gün içerisinde işi tatlıya bağlarlar mıydı?..
Bunlar yanında daha nice olumsuzluklar bu toplumun, halkın, dolayısıyla ülkenin önünü tıkıyor. Kıbrıs siyasal sorunu bir yana, ülkemizdeki gidişat üretimi de engelliyor, üreticiyi de, özel sektörü de…
Kamuyu etkilemiş, ya da etkilememiş mesele değil. Çünkü Kuzey Kıbrıs’ta Avrupa Birliği (AB) yasaları dikkate alınarak reform yapılmadı mı? (!)
Okuyan, duyan da ciddi sanacak. Böyle bir reforma ihtiyaç olduğunu ve mutlaka yapılması gerektiğini şöyle böyle 15-20 seneden beri işitiyoruz. AB öyle istiyor diye değil, kamuyu hantallıktan kurtarmak ve verimli hale
getirebilmek için…
İnsanoğlu, kendi yurdundan tiksinir hale gelmişse, bu işte bir hikmet var demektir. Devletinden soğur hale gelmiş veya getirilmişse, gene bir hikmet var demektir. Lefkoşa Türk Belediyesi’ndeki sorunların çözüme kavuşmaması halinde, Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas’a başvurulacağı söylenmişse, bu işte de bir hikmet var demektir.
Nice badirelerden geçmiş, nice destanlar yazmış olan bu toplum, kendi kendini yönetemeyecek bir duruma gelmişse, yuh olsun be bize. Bu acizlik ve beceriksizlik girdabında ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Kıbrıs Türk halkı, çok zor koşullar altında geçen var oluş mücadelesi sırasında bile çok daha iyi idare edilmişti…
Esasen bugün görülen acizlik politikası, o günlerde olmuş olsaydı, yok olup gider, devlet sahibi de olamazdık.
Bir an önce silkinip kendimize gelmemiz şarttır. Aksi halde çok şeyler yitirmiş oluruz.
Yıkıp döktükleri de cabası…
Geride bıraktığımız yılda, her şeye karşın iyi niyetimizi, moralimizi bozmamaya çalıştık. Lefkoşa halkı olarak çoğu zaman tahammül sınırlarını zorladık. Az, biraz daha sabredelim dedik. Sabır taşı bile çatladı, ama Lefkoşa Belediyesi’ndeki sorunlar hala çözülemedi.
2012 yılı sonlarına kadar sorunun halledilebileceğini umduk. Meğer yanılmışız. Koskocaman 2012 yılı meseleyi çözmeye yetmedi.
Bir inatlaşma, zıtlaşmadır gidiyor. Bakanlar Kurulu grev yasağı kararı alıyor, takan yok.
Bu durumda dingil kopar ya, kopmaz mı?..
Bu gelişmeler karşısında ‘Amaç Lefkoşa’yı tüketmek midir?’ sorusu da vatandaşın kafasını kurcalamaya başlar.
Lefkoşa ve banliyölerdeki halk az çile çekmedi. Ha bugün, ha yarın derken, çileli yaşam 2013’e sarkmasın mı?..
Acaba Türkiye’de, İngiltere’de, Avrupa, ya da Afrika ülkelerinde benzeri bir sorun olsaydı, ilgili taraflar nasıl davranırdı diye düşünmeden edemiyoruz.
“Boş ver gitsin. Her şey olacağına varır” diye umursamaz bir tavır mı sergilerlerdi, yoksa sorunu masaya yatırarak, birkaç gün içerisinde işi tatlıya bağlarlar mıydı?..
Bunlar yanında daha nice olumsuzluklar bu toplumun, halkın, dolayısıyla ülkenin önünü tıkıyor. Kıbrıs siyasal sorunu bir yana, ülkemizdeki gidişat üretimi de engelliyor, üreticiyi de, özel sektörü de…
Kamuyu etkilemiş, ya da etkilememiş mesele değil. Çünkü Kuzey Kıbrıs’ta Avrupa Birliği (AB) yasaları dikkate alınarak reform yapılmadı mı? (!)
Okuyan, duyan da ciddi sanacak. Böyle bir reforma ihtiyaç olduğunu ve mutlaka yapılması gerektiğini şöyle böyle 15-20 seneden beri işitiyoruz. AB öyle istiyor diye değil, kamuyu hantallıktan kurtarmak ve verimli hale
getirebilmek için…
İnsanoğlu, kendi yurdundan tiksinir hale gelmişse, bu işte bir hikmet var demektir. Devletinden soğur hale gelmiş veya getirilmişse, gene bir hikmet var demektir. Lefkoşa Türk Belediyesi’ndeki sorunların çözüme kavuşmaması halinde, Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas’a başvurulacağı söylenmişse, bu işte de bir hikmet var demektir.
Nice badirelerden geçmiş, nice destanlar yazmış olan bu toplum, kendi kendini yönetemeyecek bir duruma gelmişse, yuh olsun be bize. Bu acizlik ve beceriksizlik girdabında ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Kıbrıs Türk halkı, çok zor koşullar altında geçen var oluş mücadelesi sırasında bile çok daha iyi idare edilmişti…
Esasen bugün görülen acizlik politikası, o günlerde olmuş olsaydı, yok olup gider, devlet sahibi de olamazdık.
Bir an önce silkinip kendimize gelmemiz şarttır. Aksi halde çok şeyler yitirmiş oluruz.
Akay Cemal |
http://www.kibrisgazetesi.com/printa.php?col=119&art=22345
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder